karışık çerez
  DANTE
 

Dante (1265 - 1321)

 

Mayıs 1265’de Floransa'da doğan İtalyan yazar Dante Alighieri, 26 Mart 1266’da Durante adıyla vaftiz edildi. 1274’de “Yeni Hayat” ve “İlahi Komedya”da ölümsüzleştireceği Beatrice'yi ilk kez gördü. Asıl adı Bice di Folco Portinari olan Beatrice, daha sonra Simone de' Bardi'yle evlendi ve 1290 yılında öldü.

1983’de, babasının ölümünden bir yıl sonra, Floransa'nın önde gelen aşk şairlerinden biri olarak üne kavuştu ve şair Guido Cavalcanti'yle yazışmaya başladı. 1285 yılında evlendiği Gemma Donati’den, iki yıl sonra Pietro adında bir çocuk sahibi oldu. 1289 yılında Campaldino Savaşı'nda, Floransalı Guelfoların safında Ghibellinoların şehri Arezzo'ya karşı savaşan Dante, savaştan üç yıl sonra, “Vita nuova” (Yeni Hayat) adlı yapıtını yazdı. Yeni Hayat, Dante'nin 31 şiirini, bu şiirlerin hangi vesilelerle yazıldığına ilişkin açıklamalarını ve şiirlerin yapısal çözümlemelerini içeren bir düzyazı-şiir çalışmasıdır.

Yoğun felsefe çalışmalarına başlayan şair, felsefi konularda şiirler yazmayı da sürdürür bu arada. 1295 yılında Hekim ve Eczacılar Loncası’na üye oldu ve Floransa’nın siyasal yaşamına katıldı. Bu tarihten sonra çeşitli meclislerde görev alan Dante, bu beş yıllık süreç sonucunda altı lonca başkanından biri sıfatıyla Floransa’nın yönetimine seçildi. 1295’de Beyazlar ve Siyahlar olarak ikiye bölünen Guelfolar yüzünden, Floransa’da siyasal uzlaşmayı sağlamak amacıyla, Papa’ya gönderilen üç kişilik kurulun üyesi olarak şehirden uzaklaştığında, önderleri bir süre önce sürgüne gönderilmiş olan Siyah Guelfo grubu iktidarı ele geçirdi.

27 Ocak 1302’de para cezasına çarptırılan ve kamu görevinden men edilen yazar, düzmece bir yolsuzlukla suçlandı ve Toscana bölgesine girmesi yasaklandı. 10 Mart’ta ceza onaylandı ve yakalanması halinde yakılarak idam edilecekti.

2 yıl sonra, mücadelesini tek başına sürdürmeye karar veren Dante, Beyaz Guelfo grubundan sürgün arkadaşlarıyla bağlarını kopardı ve sonraki yıllarda bütün İtalya’yı kapsayan gezilere çıktı. 1304-1308 yılları arasında De vulgari eloquentia (Halkdilinde Belagat) ile Convivio (Şölen) adlı yapıtlarını yazdı. Bu yapıtlardan ilki, dil ve şiir üzerine görüşlerini; ikincisi ise felsefe üzerine düşüncelerini ve felsefi bir bakış açısıyla şiirlerine ilişkin yorumlarını içerir. Dört kitaptan oluşan ve felsefî, siyasî ve ahlâkî konuları içeren Convivio adlı eserinin ikinci kitabı da astronomi ile ilgilidir aynı zamanda. İki yapıt da tamamlanmamıştır.

Bu yapıtlarının hemen ardından 1308’de “Divina Commedia”yı (İlahi Komedya) yazmaya başladı ve ölümünden kısa bir süre öncesine kadar bu yapıt üzerinde çalıştı. Özgün adı Comedia (Komedya) olan bu yapıta “ilahi” nitelemesi sonradan, Rönesans döneminde eklenmiştir. İtalyanca yazılan İlahi Komedya, karşılıksız aşkı Beatrice için yazılan bu destan hem aşkı ve insanı, hem geçmişi, hem kendi güncelliğini anlatıyor, geleceğe uzanan bir sentez oluşturuyordu. Aynı zamanda İlâhi Komedya ile Convivio'da astronomi ve kozmolojiye ilişkin görüşlere de rastlanmaktadır.

İlâhi Komedya, Dante'nin Cehennem, Araf ve Cennet'e yaptığı hayalî bir seyahatin öyküsüdür ve burada sunduğu Evren Dizgesi tamamen Batlamyus Dizgesi'ne dayanmaktadır. Dante'ye göre, Yer Evren'in merkezindedir ve hareketsizdir. Yer'in etrafında sırasıyla, Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter ve Satürn'ün küreleri bulunur. Satürn küresinden sonra, sabit yıldızlar küresi ve ondan sonra da İlk Hareket Ettirici Küre gelir. Onuncu küre ise, En Yüksek Küre, yani Tanrının Evi'dir. Küreler, Meleklerin yardımı ile hareket eder. Dante, Aristoteles'in etkisi ile Ortakmerkezli Küreler Dizgesi'ni benimsemiş, dışmerkezli kürelerin olmadığını savunmuştur.

İlahi Komedya’dan sonra 1314’de Monarchia'yı (Monarşi) yazan Dante, yönetim biçimini konu aldığı bu yapıtında, papalık-imparatorluk şeklindeki iktidar parçalanmasına karşı tek bir hükümdarın egemenliğini savundu. 1315 Haziran ayında Floransalı sürgünlere suçlarını kabul etmeleri halinde affedilecekleri bildirildi fakat bu öneriyi kabul etmeyen Dante'nin sürgün cezası yeniden onaylandı ve çocukları da ceza kapsamına alındı.

Şair, son yıllarını Verona'da Can Grande della Scala'nın ve Ravenna'da Guido Novello da Polenta'nın saraylarında geçirdi. Quaestio de aqua et terra (Su ve Toprak Sorunu) ile Egloge (Eklogalar) adlı yapıtlarını yazdıktan bir sene sonra, 1321 yılında Ravenna’da öldü.

Dede Molla ( .... - .... )

 

Orta Anadolu'da yetişen velîlerden olan Dede Molla, Dedemoğlu diye bilinir. Doğum ve ölüm tarihi bilinmemekle beraber hakkında anlatılan meşhur bir menkıbeye göre on altıncı yüzyılda Yavuz Sultan Selîm Han’ın padişahlığı sırasında yaşamıştır. Kabri, Konya'nın Çumra ilçesinde, kendi adıyla anılan Dedemoğlu köyünde olup ziyaret edilmektedir.

Meşhur menkıbesi şöyle anlatılır: Yavuz Sultan Selîm, Mısır seferine giderken, yolu Dede Molla’nın bulunduğu köyden geçer. Sultan, atı üzerinde ordusunun önünde yol alırken, ihtiyar bir köylüyü tarlasını sürerken görür. Yaklaşıp ona selam verir. Köylü gelenin kim olduğunu farketmemiş gibi bir tavırla selamını alır ve işiyle meşgul olur. Atı üzerinde onu seyreden Sultan; "Baba duydun mu? Padişah sefere çıkmış, Mısır'a gidiyormuş" der. "Mevlâ yolunu açık eylesin. İnşaallah hayırlı olur. Emeline nâil ve muzaffer olarak döner." dedikten sonra işine devam eder. Sultan onun bu olgun haline ve teslimiyetine bakıp, dünyaya gönül bağlamayan, lâzım olduğu kadar çalışan ve tevekkül sahibi bir zât olduğunu anlar. Sultan nasıl karşılık vereceğini merak ederek tekrar; "Dede, uzak yerden geliyorum. Karnım aç, yiyeceğin var mı?” der. Bunun üzerine biraz ilerde iki taşın üzerine yerleştirilmiş tencerede pişmekte olan aşı işaret ederek; "Pilav, pişmek üzere, işte orada, karnın doyuncaya kadar ye!" der. Padişâh; "İyi ama, ardımdaki ordu da aş ister." deyince; "İşte tencere orada, indir sen de ye askerlerin de yesin. Hepinize yeter inşaallah!" diye söyler. Sonra tarlasını sürmeye devam eder. Biraz sonra, ordu yaklaşınca vezirlerine, mola vermelerini emreder. Mola veren askerler grup grup aksakallı ihtiyar zatın pilavından yemek için sofraya oturur. Başta sultan, vezirler ve bütün ordu bu pilavdan yer, fakat pilav hiç eksilmez. Bu ihtiyar zâtın erenlerden olduğunu anlayan Sultan, onun kerametiyle pilavın bitmediğini görerek, hürmetle elini öpüp, duasını alır ve ordusuna ilerle emrini verir.

Osmanlı ordusu Mısır seferinde zafer kazanıp İstanbul'a dönerken Sultan yine bu zâta uğrar. Bir arzusu olup olmadığını sorar. Yavaş bir sesle; "Mendilimi isterim" der. Sultan önce bir şey anlayamaz. Biraz sonra, savaş sırasında kolundan hafif yaralandığını ve o sırada yanında savaşan ihtiyar bir askerin koynundan mendilini çıkararak yarasını sardığını hatırlar. İşte o asker, velîlerden olan bu zât imiş. Sultan bu kerâmetini de anlayınca, ona hürmet gösterip, bulunduğu bölgeye ihsânlarda bulundu.

 
  Bugün 19 ziyaretçi (28 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol